Merhaba sevgili okur. Sevgi, saygı ve hürmetlerimle sizleri selamlayarak yazı serimin ilkine başlamak istiyorum. Bu yazı serisinde benim için okumanın öneminden filan bahsedip sıkıcı şeyler yazmayacağım, merak etmeyin. Yok merak ediyorum derseniz de Kitap Okuyun ve Okutturun adlı yazımdan düşüncelerimi öğrenebilirsiniz.
Kitap, dergi, gazete ve/veya internet aleminde okuduklarımdan, okurken; vay arkadaş, oha lan veya Acun Ilıcalı gibi yok artık gibisinden tepkiler verdiğim, yeni öğrendiğim ve sizinde öğrenmenizi istediğim ilginç bilgileri paylaşacağım. Ne uzun cümle kurdum be maşallah. İşte bunlar hep okumanın faydaları 🙂
İlk yazı serimizde şuanda okumuş olduğum Süleymanın Anahtarı kitabından öğrendiklerime yer vereceğim.
İnsan Ruhu 21 Gram mı?
19. yüzyılda insan gözüyle görülemeyen bir çok şey keşfidilmeye başlanıyor. Örneğin; elektrik ve manyetizma arasındaki bağ, hertz dalgaları, x ışınları, radyo aktivite ve benzeri şeyler keşfedildi. İnsan gözüyle görülemeyen bütün bu dünya keşfedilirken, ruhların farkına varılmadan orada burada gezinme ihtimali insanlara o kadar da olağan dışı gelmiyordu. Eğer ruh varsa bir kütlesi ve ağırlığı da olmalıydı. Sorun ruhu tartmanın imkansızlığındaydı.
Fakat Amerikalı cerrah Dr. Duncan MacDougall aynı fikirde değildi. Doktorun düşüncesi gayet basitti aslında. Birini canlıyken tartmak ve ölünce ağırlığını yeniden kontrol emek yeterliydi. İki ölçüm arasındaki fark ruhun ağırlığıydı. İnsan ağırlığı zamana göre hatta gün içerisinde bile değişiklik gösterebilir. Bu yüzden ölçümün hastaların öldüğü an yapılması gerekiyordu. Sessiz sakin, hatta neredeyse kıpırdamadan ölen hastalara ihtiyacı vardı. Dolayısıyla, tüberküloz hastası yaşlı insanları seçti. Muzdarip oldukları hastalık, ölümün eli kulağında olduğunu saatler önce kestirebilmeyi mümkün kıldığı için belli bir avantaj da sağlıyordu.
MacDougall’ın yatağındaki ilk ölüm 1901’de gerçekleşmiş. Hasta, bilimsel açıdan bir çok uzmanın tanıklığında can verdiği an, terazinin ibresi hızla inerek sabitlenmiş. Ölçümler, ağırlık kaybının 21 gram olduğu sonucuna varılmasını sağlamış.
Bazı bilim insanları hastaların öldüğünde idrar ve dışkılarını boşalttığını ağırlık farkının buradan kaynaklandığını söylemiş. Bazılarıda insanın nefes alıp vermesi sırasında ciğerlere dolan oksijenden dolayı son nefeste hafiflediğini söylemiş. Dr. MacDougall ise çıkan idrar ve dışkılar yine yatağın üzerine boşaldığı için onlarında ağırlığının ölçüldüğünü söyleyip, kantarın üzerine çıkarak ölünün ciğerlerini delmiş ve tüm havayı boşaltmış ancak ibrenin yerinden oynamadığı görülmüş. Bu şekilde tüm farklı düşünceleri çürütmüştür. Adamsın doktor.
Yaa işte böyle arkadaşlar, biraz uzun bir anlatı oldu ancak iyice anlaşılması için konuyu kesip parçalamak istemedim. Okuduğum kitapta daha bir çok ilginç bilgi mevcut zaman zaman bunlardan bahsedeceğim. Bir daha ki seriye kadar hoşçakalın.
Sevgi, saygı ve hürmetlerimle…
2 Yorumlar
insan ruhu bence bir elektrik akımıdır. insan ölüdüğünde elektrik kesilir. sonuçta elektriğin de bir ağırlığı var. bu yüzden 21 gram eksilmiş olabilir. kalp durduğunda elektrik verilebiliyor, ölğmden dönebiliyor
değişik değişik şeyler anlıcaağn
Birde kitapta diyor ki bilim bize şunu gösteriyor tüm anılarımız, tanıdığımız ve bildiğimiz her şey beynimize kaydediliyor. Biz bu şekilde anıları hatırlıyoruz. Eğer ki ruh yoksa diğer diğer dünyaya göçüp gittiğimizde ebeveynlerimizi ve sevdiklerimizi nasıl hatırlayacağız?
Bilim çok ilginç çıldıan bilim adamları var bu yüzden 🙂