Bu yazımda ilk kez bir kitabını okuma şansını yakaladığım yazar; Markus Zusak ve orijinal adı I Am The Messenger olan, dilimize Hiç Kimse Sıradan Değildir olarak çevrilen romanınından bahsedeceğim. Yazarın en popüler kitabı olan “Kitap Hırsızı” adlı romanını da okuyacaklarım listesine ekledim.
Genellikle okuyacağım kitapları, çevremde ki insanların tavsiyeleri üzerine veya internet aracılığı ile yaptığım araştırmalar doğrultusunda seçerim. Fakat bu kez kitap seçimim genellemeye uygun gelişmedi. Öylesine bir günde Karşıyaka Çarşı’da geziyordum ki, kendimi alelade bir kitapçıda buldum. Kitaplara göz gezdirirken kağıt oyunlarına olan merakımdan sanırım, kapak resminde maça ası olan Markus Zusak’ın Hiç Kimse Sıradan Değildir adlı romanını elime aldım. İlk dikkatimi çeken şey kapak üzerinde ki şu sözlerdi;
“Neden ben?” diye sordum Tanrı’ya. Bir şey söylemedi. Güldüm ve yıldızları izledim. Yaşamak güzeldi…
Hiç Kimse Sıradan Değildir Kitabının Konusu
Ed Kennedy, 19 yaşında bir taksi şoförü. Şoförlüğü dışında yaptığı tek şey arkadaşlarıyla kağıt oynamak. Bir de ev arkadaşı var; köpeği Kapıcı. Onunla karşılıklı kahve içmeyi seviyor. Başka bir arzusu, hedefi, uğraşı yok. Diğer bir deyişle Ed, sıradanlığın mihenk taşı, kocaman bir “HİÇ“. Fakat bir gün posta kutusunda bulduğu iskambil kartının onun hayatını değiştireceğini bilemezdi. Hiç oluşu, kimliği belirsiz bir kişiyi rahatsız etmiş olacak ki onunla oyun oynamak istiyordu. Peki o halde oyun başlasın!
Markus Zusak ve Hiç Kimse Sıradan Değildir Romanı Hakkında ki Yorumum
“HİÇ kimse sıradan değildir.” cümlesiyle başlayan kitap, içeriğinde bu cümlenin doğruluğunu ispatlıyor. Dilde sadeliği kullanma yeteneğini başarılı bir şekilde ortaya koyan Markus Zusak, Hiç kimse sıradan değildir adlı eğlenceli olduğu kadar düşündüren romanıyla, herkesin yapabileceklerinin ötesine geçebileceğini en sıradan insanlar üzerinde göstererek zekasını gözler önüne seriyor.
İnsan asla içinde ki umudu ve gücü öldürmemeli. Herkes yapabileceklerinin ötesine geçebilir. En sıradan ve hayatta amacı olmayan insanın bile başkalarının hayatına anlam ve değer kazandıracak yeteneğe sahip olduğu, kişinin kendi sınırlarının farkına varması için tek engelin kendisi olduğunu anlatan bir roman. İlgiyle okuyup keyif alabilirsiniz.
Kitabı okurken hoşuma giden bir söz ile veda ediyorum.
Bazen insanlar çok güzel oluyordu.
Görünüşleriyle değil.
Söyledikleriyle de değil.
Sadece varlıklarıyla.